LİYAKAT
Kime göre? Neye göre?
Sizce uzun zamandır ve son zamanlarda en çok konuşulan sihirli kelime, sözcük, kavram hangisidir?
Bence “liyakat” kavramı.
Peki, liyakat kavramını, uçan kuşa sorsanız kötü der mi? Kesinlikle hayır söyler.
Tıpkı “adalet” kavramı gibi.
“Adalet” iyi mi kötü mü diye sorsanız, herkes ama herkes bila istisna iyi der mi? Tabi ki evet.
İster Myanmarlıya sorun, ister Ugandalıya, ister Kızılderiliye, ister Burkina Fasoluya sorun, ister Uygurlara sorun, ister Haitiliye, istersek tüm cümle aleme soralım. İyi der. Kötü demez.
Ancak, adalet kavramına yüklenen anlam memleketten memlekete, coğrafyadan coğrafyaya, siyahiden sarışına, esmerden beyaza herkes “adalet” ten anladığım mana şöyle der.
“Liyakat” tıpkı adalet gibi evrensel bir kavramdır. Yüklenilen anlama göre değişir.
***
“Liyakat” kelimesi Arapça bir kelimedir. Aslı “لياقة ”dır. Türkçeye tercüme ettiğimizde birçok karşılık buluruz.
“yetenek, liyakat, yerinde davranış, uygunluk, yeterlik, layık olma, kabiliyet, görgü kuralları, kifayet, incelik, zarafet, uygun ve yerinde oluş, nezaket, beceri, zindelik, terbiye, ustalık, form, edep, istidat, sağlık, uygun davranış, ehliyet, sıhhatte oluş, adab-ı muaşeret, davranış bilgisi, topluluk töresi, edepli davranış, değer, yatkınlık”
Acaba sorsak bütün bu anlamlarıyla “liyakat” kelimesine karşı çıkacak var mı? Rahatlıkla, kesin olarak hayır diyebiliriz.
O zaman sorun ne?
Sorun, herkesin kendisini liyakat sahibi görmesi. Sadece bu kadar mı? Kesinlikle hayır.
Bu kavramı biraz sosyal yaşama çektiğimizde göreceğiz ki; hangi mahallenin olursa olsun, her dernek, her cemaat, her cemiyet, her parti kendi mensuplarını ve kendi atadıklarını liyakat sahibi olduğunu iddia edecektir.
Halbu ki “tencere dibin kara senin ki benden kara” darbi meselde olduğu gibi.
Hasılı, liyakat sahibi her sosyal bir kuruluşta ve kurumlarda olabilirde, olmaya bilir de.
Hiç kimse kendi yapısının daha liyakat sahibi olduğunu iddia ederek bu güzelim kavramı yıpratmasın.
***
Peki, liyakat sahibi insanı kim yetiştirir? Nasıl yetişir?
Evet, “liyakat sahibi” insanı toplumda örgütlenmiş STK’larda yetiştirir. Devlette yetiştirir.
Sivil toplum kuruluşlar yanlı ve taraflı olabilir. Elbette konuyla ilgili şerh düşülebilir.
Ancak devletin “liyakat sahibi” insan yetiştirmesi için, ta temelden bireylerini eşit vatandaş olarak muhatap alması, onlara adaletle hükmetmesi ve eşit imkanlar sağlamasıdır. O zaman ülkemizde “liyakat sahibi” nesiller yetiştirilmiş olunur.
Tekrar sormak gerekirse, genç dimağlar yetiştirilirken, kendilerine eşit imkanlar sağlandı mı?
Eğer sağlanamamışsa, demek ki daha iyi imkanlara sahip olanlar, daha başlangıçta “bir-sıfır” önde olmuş oluyorlar.
Peki, yakın tarihimizde bir 28 Şubat post modern darbe yaşandı. İmam Hatip liseleri ve meslek lisesi mezunu olan öğrenciler aldıkları yüksek puanlarla alın terleriyle kazandıkları üniversitelere girdiler mi? Tabi ki hayır.
Katsayı puanlamasıyla ve başörtü yasağıyla, en alttaki öğrenciyi en yukarı, en yukarıda ki öğrenciyi en alta taşınarak temelde haksızlık ve adaletsizlikler yapıldı.
Katsayıdaki uygulama yaklaşık 30 puana denk geliyordu. Milyonlarca insanın girdiği bir sınavda bırakın 30'u yarım puanla bile yüzlerce insan önünüze geçiyordu.
Genel liselerin yerleştirme puanları 0.8 katsayı ile hesaplanırken, meslek liseliler 0.3 katsayı ile dezavantajlı duruma düşürüldü.
Hukuk fakültesinde okumak istemiş olsanız, düz liseden mezun olan bir öğrenci ile aynı sınava giriyorsunuz, aynı şekilde doğru soruları cevaplıyorsunuz ancak ondan 30 puan geride başlıyorsunuz.
28 Şubat'ın imam hatip liseleri hatta öğrenciler üzerindeki en büyük zulmünü bu şekilde yaşanmış oldu.
1999'den bu yana (2009) milyonlarca meslek liseliye üniversite kapısını kapatan katsayı engellemesi 10 yıl sonra kalktı.
Yani 10 yıl güzel ülkemizin genç beyinleri tırpanlandı.
Peki, 10 yıl boyunca hakları yenen, engellenen bu genç beyinlerin yerine kim istihdam edildi?
Tabi ki, başkalarının olması gereken yerleri hak etmeden elde edenler.
***
Peki, son olarak sormak gerekirse bu haksızlığa uğrayanların yerine kimler yerleşmiş oldu?
Elbette ki bulundukları konumları hak etmeyenlerdir.
İşte asıl liyakatsizlik bu. Ama kime anlatacaksın?
|
||
|