İLETİŞİMDE VE TOPLUMSAL ETKİLEŞİMDE
GÜZEL SÖZ SÖYLEMENİN ÖNEMİ
YUNUSÇA SOHBET
Yüce Kitabımız Kuran da Allah, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e hitap ederek, “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanlar için apaçık bir düşmandır” diyor (İsra:17/53. Ayet).
“Söz” ve sözlü iletişim en güçlü iletişim vasıtası olarak var olmaya devam ediyor. Söz ve konuşma en önemli insani özellik ve medeni iletişim vasıtası olduğu için önemli. Söz, dil, anlatım olarak değişik dış kalıplara bürünerek, düşüncenin değişik iletişim araçlarıyla; görsel, işitsel ve duygusal görünümler kazanmasını ve paylaşılmasını sağlayabilmektedir. Söz, değişik iletişim vasıtaları, kanalları ve tarzları ile başkaca şekil, anlam ve görünümler de kazanabilmekte, değişik biçimlerde ortaya çıkabilmektedir. Asıl olan “söz” olduğu için güzel söz söylemek hem bir erdem hem de bir sanat, hüner ve huzurlu toplumun anahtarı olarak kabul edilmiştir. Sözün ve söyleyişin gücünü ortaya koymak bakımından atalarımızın; “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” sözünü boşuna söylememiş olduklarını bu günkü iletişim bombardımanında ve incitici sözler karmaşasında daha iyi anlıyoruz.
Türk halkının inanç ve değerlerinden gelen bilgeliğini; bu bilgeliğin, doğru ve mutlu yaşam konusundaki yol gösterici ve insanı oluşturucu etkisini daha güzel nasıl anlatabiliriz? Türkçemizin “güzel söz söyleme ustası” olan Büyük Yunus Emre, aşağıda alıntıladığımız şiirinde adeta, yukarda verdiğimiz Kuranı Kerim Ayetinin mealini açıklayıp yorumluyor. En güzel bir Türkçe ile ve saf bir şiir diliyle 700 yıl öncesinden bize sözünü hikmet incileri ile bezeyerek sesleniyor. Güzel söz söylemenin önemini ve söylenen sözün insanı nasıl ve hangi hal ve durumlara sokabileceğini açıklayıp, bizlere güzel söz söyleme ve barışa çağıran iletişim konusunda öğüt veriyor:
Keleci[1] bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz
Kelecilerin pişirgil yaramazını şeşirgil[2]
Sözün us[3] ile düşürgil[4] demegil çağede[5] bir söz
Kişi bile söz demini demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ[6] ede bir söz
Yunus Emre Hazretlerinin bu güzel şiirinin sadece bir kısmını yazımıza almış bulunuyoruz. “Sözünü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz” mısraında ifade edilen “Sözü pişirmek” ve ancak ondan sonra söylemek! Ne güçlü bir ifade. Söz pişmeli, leziz ve ağıza tat veren bir yemek gibi insana lezzet vermeli, vücuda yarayışlı bir gıda olmalı. Tatsız tuzsuz, iyi pişmemiş ve güzel servis edilmemiş bir yemeğin lezzet ustaları yanında ne gibi bir kıymeti olabilir? Şiir ve söyleyiş o kadar bizden ve anlaşılır ki, birkaç eski kelime ve deyiş dışında Türkçe bilen ve konuşan her kişinin anlayabileceği şekilde tazeliğini koruyor. Asırlar öncesinden zamanımıza ışık tutuyor. Öğrenici bir dikkat ve gözle okuduğumuzda, bize ait manevi ve toplumsal değerlerimizi Kuran’ın bize gösterdiği hikmetli yolu başkaca bir aracıya gerek kalmadan açıklıyor, söylüyor.
Kitabımız Kuran-ı Kerimde Yüce Allah “Hak; Gerçek, doğru olan Rabbinden gelendir. O halde sakın şüpheye düşenlerden olma” diyor (Bakara: 2/147.Ayet). Doğruluk ve mutluluk rehberi olan Yüce Kitabımız Kuran, güzel sözü ve kötü sözü herkes tarafından anlaşılan, bilinen ve gözlemlenen ibret alınacak somut iki benzetme; iki ayrı örnek ile birbirinden ayırıyor, yarar ve sonuçlarını açıklıyor. Dünyadaki mutluluk ve huzurumuz için güzel söz söylemeyi, karşımızdaki kişiyi incitmemeyi insanlara öğütlüyor: “Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü yerde sabit, sağlam; dalları göklere uzanmış güzel bir ağaca benzetti. O ağaç ki Rabbin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.
Kötü bir sözün misali ise gövdesi kökünden koparılmış, o yüzden ayakta duramayan, meyvesi olmayan kuru bir kütük, yakılacak odun haline gelmiş bir ağaca benzer. Allah, sağlam bir söze iman eden ve güzel söz söyleyenleri hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında (meyveli ve sağlıklı bir ağaç gibi) sapasağlam, dimdik ayakta tutar.” (İbrahim Suresi:14/ 24-27ci Ayetler).
Kuran, güzel söz söyleme meziyet ve hünerine sahip olanların kimler olduğunu da açıklıyor. Güzel söz sahipleri ki bunlar için barış, hoşgörü ve iletişim ustaları diyebiliriz. Kuran bu kişilerin kimler olduğunu şöyle tanımlıyor: “İnsanları Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve Ben Müslümanlardanım diyenden kimin sözü daha güzeldir? İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sana candan bir dost olur. Böyle bir sonucun alınmasına ancak sabredenler kavuşturulur; bu tür bir meziyete ancak hayırdan büyük nasibi olan kimseler kavuşturulur.” (Fussilet Suresi: 41/ 33-35.ci Ayetler).
Allah, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e yönelik bir hitabında ise şöyle diyor: “Resulüm! Sen, Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl Suresi:16/ 125.ci Ayet).
Bu Ayeti Kerime mücadele etmenin, kötülüklerin önünü almanın da en güzel yol ve yöntemlerle gerçekleştirilmesini insanlara buyuruyor. Onun için insanların inanç ve değerler sisteminde değişiklik yapmak, isteğe bağlı ve gönüllü olarak gerçekleşmelidir. Hiçbir şekilde zorlama ve kaba güce yer verilmemelidir. “Dinde zorlama yoktur (La ikrahe fid din). Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder ve Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir” (Bakara: 2/256). Ayeti Kerime, Dini inanç ve yaşayışın, manevi ve duygusal bir yöneliş içinde, insanın kendi özgür iradesi ile akıl-gönül ilişkisini kurarak, inancı ve değerler sistemi konusunda bilgilenerek, onların doğruluğunu ve yerindeliğini idrak ederek kararlar vermesinin gerekli ve önemli olduğunu açıklıyor.
Güzel sözün de kötü sözün de yeri kalptedir. Kalbimize inanç ve değerler sistemi olarak nasıl bir yazılım yerleştirmiş isek o şekilde bir çıktı ve sonuç alınması kaçınılmaz olacaktır. Değerler sistemimizle ile ilgili yazılımı kalbimize yerleştirecek ve gerektiğinde de yeniden formatlayarak düzenleyecek olan, insan olarak biziz. Kişiliğimizdeki gelişim ve olgunluğu kalbe yazacak ve yerleştirecek olan, insan olarak bizim iyi ve doğruya yönelişlerimiz; doğruya ve güzele ulaşma konusundaki çabalarımızdır. Yapay zeka veya akıllı makineler adını verdiğimiz insan ürünü teknolojik makine veya robotların bu yeteneğe sahip olmalarını veya olabileceklerini beklemek hiç olmazsa şimdilik uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.
İnsanın benliğinden, nefsaniyetinden kaynaklanan duygular ve yönelişler; egosu, bencilliği, başkalarına zarar verme veya başkaları aleyhine menfaat elde etme hırsı, temayülü; İnsanın kendisini başkalarından üstün görmesi, büyüklenme ve kibirlilik gibi duyguların insanın gönlünü istila etmesi halinde bu duygulara onay verecek ve yön gösterecek akıl, salim akıl; doğru düşünen ve karar veren akıl olmaktan çıkar. İnsan, kötü düşüncelerin, kendisi ve başkaları için zararlı olan ve kaçınılması gereken hallerin esir aldığı bir kimse haline gelir. Bu hallerden kurtulma konusundaki çabalara manevi arınma, insani gelişme, gönül veya kalp temizliği denilmektedir.
Bu konuda Yüce Kitabımız Kuran, “İnşirah” Suresinde, Peygamberimize hitap ederek şöyle diyor: “Ey Muhammed! Senin (nefsinin kötü duygu ve yönelişlerinden korunman için) göğsünü yarıp, kalbini temizleyip genişletmedik mi? Sırtındaki ağır yükü hafifletmedik mi? Senin şanını yükseltmedik mi? Demek ki her zorlukla beraber bir kolaylık var” (İnşirah Suresi:94/1-5.ci Ayetler). Peygamberimiz Hz. Muhammed kalp temizliğine, Allah tarafından, örnek insan ve Peygamber olarak görevlendirildiği için Ayette belirtildiği gibi “İlahi bir lütuf ve tecelli” sonucunda ulaşmıştır. Diğer insanların ise doğru yola girmek ve bu yoldaki ilerlemesini sağlayabilmek için öncelikle kalbin afetleri denilen kötü ve olumsuz nefsani duygu, huy ve alışkanlıklardan kendini uzak tutmaya çalışması gerekecektir. Bu arınma, Peygamberimizin gösterdiği ve Sahabesi efendilerimize bizzat talim ettirdiği ve öğrettiği şekilde, insanı olumsuz duygulardan alıkoymak için önerilen yöntemlerle ve daima yerine getirilmesi gereken ibadetlerin rehberliğinde gerçekleşmelidir. Bu ibadetler, bir sporcunun en iyi dereceye ulaşmak, şampiyon olmak için bir antrenör eşliğinde sürekli yapmaya devam ettiği vücudunu, zihnini ve iradesini geliştirici, kondisyon kazandırıcı antrenmanlar, eksersizler gibidir ve başarı için çalışmak şarttır.
Yüce Kuran; “Şüphesiz Biz insanı en güzel şekil ve surette yarattık. Sonra da onu aşağıların aşağısına (esfel-i safiliyne) indirdik. Ancak iman edip dünya ve Ahiret için yararlı işler yapanlar başka; onlar için ebedi bir ödül vardır” diyor. (Tin Suresi: 5,6, 7. Ayetler)
Kalbin arınması ve kötü davranışlardan uzaklaşma, “İlahi Kelamın” rehberliğinde, insanın kendi iç denetimi altında, iman ve ibadetlerden beslenerek yapılması gereken sürekli bir yenilenme ve arınma eylemi olarak gerçekleşmek durumundadır. İnsanın nefsine uymaktan ve kötü davranışlardan alıkonularak, insani meziyetler istikametinde değişimini, kendi iyiliği ve insanlığın faydasına dönüşümünü gerçekleştirebilmektir. Bu kendini geliştirme ve ahlaki arınma sürecini, niyet ederek başlama, yola çıkma gücü ve iradesi belirleyecektir. Yoksa, ünlü bir Batılı düşünür Thomas Hobbes’in de tespit ettiği ve Latince ifadesi ile dediği gibi: “Homo homini lupus”; “İnsan insanın kurtudur” ibaresi doğrulanmış olur. “İnsan”, insanlığın ve içinde yaşadığı çevre ve varlık aleminin kurtu olarak; acımasız, bencil ve kan dökücü canavarı olmaya devam eder. İnsanın, insan ve çevresi için “kurt” olmasını önleyici eğitim ve anlayışı kişiliğimizde ve toplumsal yaşayışımızda gerçekleştirmeye çalışmak görev ve sorumluluğundayız. “İnsanı, insan yapma sanatının” ustalarından bir “Allah Dostu” sohbetlerinden birinde bu konuda şu açıklamayı yapıyor: “Dil düzgün olup güzel şeyler söylediği zaman kalp düzelir. Dil bozuk olduğu zaman ise kalp bozulur. Dilin düzgünlüğü kalbin düzgünlüğüne yol açar. Bu gerçekleşince kalp aydınlanır, aydınlığı dile ve diğer organlara aks eder.”
Kişisel özgürlük ve tercihlerin tamamen bir keyfilik, başıboşluk ve kural tanımazlık olmadığı bilincini de kazanmamız gerektiğini akıldan çıkarmamak gerekecektir. Kendi hak ve çıkarlarımıza gösterdiğimiz özeni, başkalarının hak ve çıkarları bakımından da gözetme; genel kabul gören insani değerler sistemine ve hukuka saygılı olmak gerektiğini daima hatırlamalıyız. Bu anlayış ve hal üzere, kalbin arındırılması ve iyi haslet ve davranışlarla donanarak insani gelişmenin sağlanması; öncelikle niyet etme, arınma çabasını yaşama geçirme enerjisi ve sabır; devamlılık, sürekli yenilenme gayreti isteyen bir oluştur, eriştir. Yunus Emre Hazretleri bu anlamı ifade edecek şekilde “Her gün yeniden doğarız. Bizden kim usanası” diyor. Bu oluş ve arınmanın, insani yeniden yapılanmanın, ancak süreklilik içinde gerçekleşebileceğine işaret ediyor. Bu oluş ve eriş her insana açık ve muhatap olarak insanı esas alan manevi arınma, yücelme “gerçek manada insan olma” yoludur.
İnsanın kendisinde, tabiatında var olan iyilik meziyet ve özelliklerini unutarak, körleştirerek, yok ederek ortadan kaldırması; buna mukabil, kötü bilinen, insani ve toplumsal barışa engel olabilecek yasaklanmış davranış ve söylemlere yönelmesi Yüce Kitabımız Kuran’ın anlatımı ve kullandığı terminoloji ile; insana yaratılışından itibaren düşman olan “şeytana uyma” yönelişi ve etkilerine maruz kalma anlamını taşımaktadır. İçimizde yer etmiş olan şeytan, insanı iyilikten ve doğru olandan uzaklaştırmak, yanıltmak ve doğru ve güzel olanı engellemek için kurgulanmış duygu ve hislerimizin tezahürü, açığa çıkması olarak kabul edilebilir. Bu duyguları harekete geçiren şeytan, kötülüklere yönlendirici, Allah’ın kulları için tavsiye ettiği doğru yoldan çıkarıcı, egomuzdan, ilkel benliğimizden kaynaklanan etkileri kullanan ayartıcı ve yanlışa sürükleyici bir etki ve varlıktır diyebiliriz.
Olumsuz duyguları, çeşitli nefsani, bencil güdülerin etkisiyle serbest bırakmak, tabir yerinde ise “şeytana uymak!”, insanların arasında var olması ve sürdürülmesi gereken güvenli ve huzurlu yaşam konusundaki çabaların olumsuz etkilenmesine yol açacaktır. Bu tarz olumsuz düşünce ve etkileşimin; istenmese, arzu edilmese de bir olumsuz iletişim, etkileşim ve karar alma süreci olarak ortaya çıkması kaçınılmazdır.
O halde olumlu bir etkileşim ve iletişim oluşturabilmek için ne yapmalıyız? Nasıl hareket etmeliyiz sorusunun cevaplandırılması önem kazanmaktadır. Bu sorunun cevabını, insani ve toplumsal karar alma süreçlerinde var olan akıl-gönül etkileşiminin, öne çıkan ve genel kabul gören evrensel değerler ve hukuk doğrultusunda gerçekleşmesini sağlamakla mümkün olabileceğini söyleyebiliriz.
|
||
|