BİR MİLLET YOK OLUYOR! HEM DE KENDİ ELİYLE
İSTİKLAL MARŞINI SÖYLEYECEK İNSAN KALMAYACAK!
Nüfusumuz 2023 yılına kadar ortalama her sene 1 milyondan fazla artış gösterirken şimdi yıllık 92 bin imiş! Tabi bunun ne kadarı Suriyeli mülteci ne kadarı Ukraynalı mülteci ne kadarı yabancı bunu bilmiyoruz!
Kısırlık beka sorunudur!
Yıllık nüfus artış hızımız;
2021'de binde 12,7
2022'de binde 7,1'e düştü!
2022 yılında binde 7,1 iken,
2023 yılında binde 1,1 oldu.
Millet olarak kısırlaşmışız!
Kısırlık son yıllarda beka sorunu yaratacak hal almış da haberimiz yok.
Böyle giderse;
1975 yılına kadar 2 olan kısırlığın,
2009′da 25′e çıktığı,
2050′de 95′e çıkabileceği bilim adamlarınca öngörü olarak ileri sürülüyor ve ülkemiz yönetimleri uyarılıyor.
İşin vahametini ve gidişatı anlamak için ülkemizin son 60 yılına bakalım. Nüfusumuzun her yıl artış oranı, 2.5 iken, bu gün 1.5 oranına düştüğünü resmi açıklamalardan anlıyoruz.
Nüfus artış oranımız 2021 yılından itibaren ani düşüşler yaşamakta önce, 1.70'e düşmüş bulunuyor. Düşüş trendi aşağı yönde ilerlemeye devam ediyor ve 2022'de ise 1.67'ye düşmüş bulunuyor.
Dilimizden düşürmediğimiz “beka” sorununu nüfus düşüşünde yaşıyoruz. Bu hızla düşmeye devam ederse önümüzdeki yüz yılda bu topraklarda istiklal marşını söyleyecek kimse kalmayacak!
Belki merak edenler olacaktır. Mültecilerin nüfus artışında bir sorun yok!
Mültecilerin doğurganlığının devam etmesi ülkemizi ve milletimizi ne derece ilgilendiriyor onu da idrakinize havale ediyorum.
Bu mesele bir milleti tarih sahnesinden silmeye yetecek meseledir!
Böyle giderse, doğum oranı bu hızla azalırsa tarihten silineceğiz.
Nüfus artış oranlarımız açıklanırken mültecilerin doğumları felaketin anlaşılmasının önünde bir engeldir.
Yukarda ifade ettiğimiz gibi ülkemizde daha önceki yıllarda doğum sayısı 1 milyonun üstündeydi. 2010 yılında 1.239 bin iken, bu günlere kıyasla 2 misliydi.
Böyle gitmez!
Hesap ortada.
Ülkemizde kısırlık oranı bu hızda devam ederse ve mülteci doğumlarını da düşersek önümüzdeki yüz yıl Allah korusun tarihten silinebiliriz.
Peki ne oluyor da nüfusumuz düşüyor!?
Öncelikle Türkiye nüfusunun azaltılması projesi yeni değil.
Önceleri doğum kontrol araç gereçlerinin ülkemizde bazı özel vakıfların küresel vakıfların desteği ile bilindik bir takım yerli vakıfların öncülüğünde ve çeşitli yayınlarla propagandalarla da vatandaş “bir kız bir oğlan yeter” algısı zihinler kazındı. Bu propaganda daha sonra ise, “tek çocuk yeter”e dönüştü.
Şimdilerde ise kadının çalışması, gerek yaşam koşulları, gerekse de "kadının da çalışması gerekir!" gibi "bu bir kadın hakkıdır" algısı kadını ana olmaktan ziyade evinin geçiminden sorumlu algısına kurban edildi. İşin bu yanını çok geniş olarak daha önce yazdım!
50 yıl önce başlayan nüfus planlaması “nüfus azaltmanın resmi uygulamasıydı!” Kim dayattı ne karşılığı uygulandı?
Ah ülkem vah ülkem ve ülkemin insanları!!!
Ülkemizde nüfus planlaması olarak dayatılan ve 50 yıl önce başlayan projenin sonucu olarak; 2021 yılında 1.70 ile Türk tarihinin beka sorunu haline geldi!
Nüfus artış hızındaki ciddi azalmanın bir de mülteci doğumlarının da çıkarılarak hesap edildiğini düşünebiliyor musunuz?
Doğurganlık dip yaptı.
Her yeri sarmış bulunan tüp bebek merkezleri de çözüm olmaktan çıktı. Ayrıca tüp bebek merkezlerine milyarlarca lira ödenmektedir.
Bu konu ile ilgili en son bilimsel verilere göre de, erkeklerde kısırlık oranının yüzde 45'e çıktığını ve tehlikeli boyutta olduğuna dikkat çekilmektedir.
Başka bir tehlike ise; bu durumun insanlar tarafından normalmiş gibi algılanmasıdır. Bazı batılı ülkeler nüfus artışı, doğurganlığın artışı için teşvikler verse de pek çok ülke yönetimi dünya nüfusunu azaltma fikrinin yararlarına inanmış görünüyor! Yani egemen planlayıcıları propaganda dahil çalışmaları semeresini vermiş ki pek çok ülke yöneticileri kısırlığı dert etmiyor.
Tartışmasız bilimsel/matematiksel hesaba göre, nüfusta altın oran olmazsa olmazdır!
Bir milletin devamlılığını sağlayabilmesi, ya da nüfusun en azından sabit kalması ve yaşlanmaması için, doğurganlık oranının “altın oran” kabul edilen oranın 2.11 olması gerekmektedir.
Nüfus uzmanlarına göre, Türkiye de 2001'yılında, nüfus başına bin de 20,3 doğum düşerken, 2021 yılında bin kişiye 12,8 doğum düştüğü ifade edilmektedir.
Çok geç olmadan!
-Doğurganlık teşvik edilmeli
-Çalışan annelerin çocuklarına bakabilmeleri için en az üç yıl izinli sayılmalı, okul çağına kadar yarı mesai uygulanmalı, evden çalışma imkanı sağlanmalı.
-Evlilik teşvik edilmeli buna dair etkin önlemler alınmalı.
-Avrupa ülkelerinin uygulamaları dikkate alınmalı, doğuran ailelere çocuk başı maddi katkı sağlanmalı.
-Ev kadınlarına çocuk başı ücretsiz emeklilik süre hakkı tanınmalı.
-Doğum konusu ekonomik ve sosyal açıdan incelenmeli ve ona göre tedbirler geliştirilmelidir.
-Devlet başkanının “üç çocuk istiyorum” temennisi bir bakıma devletimizin nüfus artışını önemsemesi anlamına geleceğinden çok önemli olmakla birlikte uygulamalarla devletin politikası haline getirilmelidir.
-Kısırlaştıran gıdalar yasaklanmalı.
-Sezeryanla doğum zorunlu olmadıkça yasaklanmalı.
-Uzmanlara kulak verilmelidir.
Nüfus artış meselesi bütün boyutları ile ele alınmalı, bu konunun çözümü için iktidar ve muhalefet el ele vermeli, muhalefet iktidarın yapacaklarına destek olmalıdır, aksi halde tarihten silineceğimiz gerçeğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Mültecilerin doğurganlığı ülkemizi ve milletimizi kurtarmaz!
Vesselam
|
||
|