Seçim Geçim Derken Türkiye’yi Bekleyen Büyük Tehlike Türk Milleti Yok Edilmekle Karşı Karşıya
Seçim Geçim Derken Türkiye’yi Bekleyen Büyük Tehlike
Türk Milleti Yok Edilmekle Karşı Karşıya
- Sığınmacılar Olmasa Nüfus Artışımız Ekside
- Beka sorunu öyle olmaz, böyle olur dedirtecek gelişmeler!
1960 lı 70 li yıllardan hatırlayanlar olacaktır. Rockefeller vakfı tarafından finanse edilen köy ve mezralara kadar yaygınlaştırılan kısırlaştırma yolu da dahil doğum kontrol uygulamaları dışında, aşılar yoluyla, doğumun sezeryanla yapılması, üremeyi engelleyen beslenme yoluyla nüfus artışı durdurulmuştur.
Bu arada şunu ifade etmeden geçmeyelim dünyada en çok sezeryanla doğum özellikle Türkiye’de ve islam coğrafyasında gerçekleştirilmekte olduğu ifade edilmektedir.
Zorunlu olmadıkça sezeryanla doğum işlemi yasaklanmalıdır. Doğum kontrol ilaç ve aparatları, kısırlaştıran aşılar yasaklanmalıdır.
Türkiye’de Nufus artışı sistemli olarak eksilere düşürülmüştür.
Genç ve dinamik nüfusumuzla övünç duymamız kursağımızda kalmak üzere!
Türkiye’de nüfus artışı pek çok Avrupa ülkesinin gerisine düştü.
Suriyelilerin nüfus artış oranları da olmasa Türkiye nüfus artışında eksilere düşme tehlikesi ile karşı karşıya.
Suriyelilerin, İranlıların, Afganistanlıların Türk vatandaşı olarak görülüp görülemeyeceği de ayrı mesele! Ayrı bir tehlike!
Sayın Cumhurbaşkanımızın “en az üç çocuk” sözlü teşviki de çare olmamaktadır.
Nüfusu artırmanın yolu gençlerin evlenmesinin önündeki engellerin kaldırılarak evliliğin teşviki ile evliliğin ve doğum oranının artırılmasından geçmektedir. Bu da çalışan kadınlarımızın doğumun önünde engel gördükleri durumlar ortadan kaldırmakla mümkün olabilecektir.
Kadın hakları diyerek dayatmalar öncelikle evlilik ve doğurganlıkta kendisini göstermiştir.
İnsan haklarının eşitliğinin cinsiyete indirgenmesi ve bir dayatma haline gelerek eşcinsellik sapkınlığının propaganda edilmesi, film dizi gibi yollarla normalleştirilmesi, aile içine girdirilen fitneden bahsetmiyoruz bile!
Kadın Hakları Derken!
Kadın hakları olarak dayatılan “kadının çalışması gerek” propagandası tutmuştur. Kadınlar da erkekler de propagandaya ikna olmuşlar ve kadınların çalışmasını modernliğin ve kadın haklarının gereği olduğuna inandırılmışlardır.
Tabi buna inanmaları mecburi bir sonuca dayanmaktadır. Boşanmalardaki artış ve yeni yetişen genç erkeklerin “hayat müşterektir” gibi nerede ve nasıl kullanılması gerektiğini bilmedikleri ifadelerin anlam kayması ile hayata hakim kılınmıştır. Bu gün toplumda bu sözün etkisi ile “ailenin geçindirilmesi erkeğe aittir” kuralı “ailenin geçindirilmesi kadın ve erkeğe aittir’e” getirilmiştir.
Yani “kadının geçinmesi erkeğe yüktür, erkeğin sorumluluğunda değildir’e” getirilmiştir.
Bir toplumda sağlam aile bağlarının içine böylece “modern kadın ve modern çalışan karı koca” kültürü hançer gibi saplanmıştır. Kadının üzerindeki sorumlulukların 'kadın hakları' ifadeleriyle daha da kadına yüklenmesinin acısını da tüm toplum yaşamaktadır.
Kadınlar tabi ki çalışabilir, iş kurabilir, iş üretebilir. Ancak her kadının içinde bulunduğu şartlar ve imkanlar ile düzenlemeler yapılmalıdır. Kendi mesleklerini kendi yetenekleri ve şartları doğrultusunda ilerletme konusu da göz önünde tutulmalıdır. Bu da her kadının şartlarının aynı olmadığı sonucuna varmaktadır.
Bu mesele, evlilik ve çocuk sayısı hamasetle, nutukla, tavsiye ile çözülemez!
Tedbirler toplumsal ihtiyaca cevap verecek şekilde ele alınmalı ve devlet çözmelidir. Bu konu artık devletin alacağı tedbirlerle çözülebilir gerisi laf’ı güzaftır!
Modernitenin pençesine düştük!
Nüfus artışının düşmesinin sebepleri;
-Kadınların çalışması ve çalışan kadınların çocuk bakmaktaki yaşadıkları zorluklar,
-Evlenme oranlarında düşüş,
-Boşanma oranlarında artış,
-Kadınların çocuklarını bakıp büyütmede karşılaştıkları ekonomik ve sosyal zorluklar,
-Doğurganlığı düşüren beslenme, ilaç vb yollarla planlı olarak sağlanması,
-Sezeryanla doğum!
-Batı’da iki katına bile izin verilmeyen tarım zehirliler bizde 260 misline izin verilmesi ve Sonuç kısırlık oranı yüzde kırkbeşlere ulaşmıştır. 2.1 olan nüfus artış oranı 1.7’ye düşmüştür. Doğurganlık sos vermektedir.
Bu mesele beka meselesi haline gelmiştir. Bir millet ancak böyle sessizce yok edilebilir!
-Türkiye’de doğum oranı Avrupa ortalamasının altına düşerken başta Suriyeliler olmak üzere sığınmacı doğum oranı dört katıdır.
-Genetiği ile oynanmış başta buğday ürünleri ile milletimiz adeta yok edilmektedir!
-Bu gidişle 30 yıl sonra Türkiye’de Türk milleti yok olmakla karşı karşıyadır!
Alınacak tedbirler neler olabilir?
-Doğurganlığın önünde engel beslenme okul kantinlerinden başlanmak üzere derhal terk edilmelidir.
-Sağlık açısından zorunlu olmadıkça sezeryanla doğum işlemi yasaklanmalıdır.
-Doğum yapan çalışan annelerin çocukları annesiz yaşayabilecekleri yaşa kadar en az üç yıl izinli sayılmalılar. Okul çağına gelene kadar da uzaktan çalışma imkanı verilmeli ve ailelere eğitim desteği verilmelidir.
-Evlenme teşvik edilmeli, kadın çalışmaya mahkum edilmemelidir.
-Bunun için eşi çalışmayan babaya üçte bir oranında maaşına evlilik desteği verilmeli kadına çalışma eve bütçesine destek mecburiyeti ortadan kaldırılmalıdır.
-Kadın çalışması halinde kocaya verilen evlilik desteği geri çekilmelidir. Çocuk bakım desteği verilmelidir.
-Çocuk bakan ev kadınlarına sigorta desteği verilmeli, kadın çalışıp ileri yaşlarında emeklilik telaşına düşmemelidir.
Doğu ve Güneydoğu’da nüfus artışı yüksek oranda iken, yöreden büyük şehirlere göç doğu kültürüne sahip aileleri güya “tek çocuklu çalışan anne, modern aile” aldatmacasının onlarda da tesirini göstermiş doğurganlık çok çocuklu ailelerde de düşmüştür.
Böyle giderse Türkiye nüfusu çok geçmeden yaşlanacak ve sonuçta övündüğümüz “Türk aile yapısı ve genç nüfus gücü” kaybolacaktır.
Bizim gibi ülkeler üzerinde etkili olan “nüfusu azaltma” projesi hız kesmeden etkili bir şekilde sürmektedir.
Tedbir almakta geç kalınmamalıdır.
Evlik oranları düşmüş, boşanmalar artmıştır.
Maalesef bugün zaten az olan evlilikte bile “tek çocuk” hemen bütün ailelerde geçerlidir.
Bizim inancımızdan mülhem kültürümüze göre evi geçindirmekte sorumlu olan evin erkeği, babasıdır. Kadın çocuklarının anası ve yetiştircisidir. Onun için, “cennet anaların ayakları altındadır” diye inanırız. Kadını aziz ve değerli yapan faktörlerin başında “ana” olmasıdır.
“Yuvayı dişi kuş yapar" derken erkek kuşlar görevlerinin farkında mıdır?
Sahi sizin kaç çocuğunuz var?
Kaç torununuz var?
Allah sağlık afiyetle nesiller versin. Amin
Vesselam